30 Temmuz 2010 Cuma

Oy vermek bir şeyleri değiştirecek olsaydı...




“Oy vermek bir şeyleri değiştirecek
olsaydı zaten yasaklanmış olurdu.”

Emma Goldman



Referandum süreci son kulvarına giriyor, bu kulvarda AKP-CHP-MHP siyasetçilerinin son kozlarını oynadığını göreceğiz. Anayasa sürecinin öne çıkan iki köşe taşı vardı, birincisi AKP tarafından yeniden düzenlenmek istenen yargı denetimi ile ilgili kısım, ikincisi ise Kürt sorununun çözümü için Anayasada yapılacak değişiklikler. AKP nin sözüm ona “demokratik açılım” sürecinde çuvallamasıyla, Kürt sorununun çözümü için Anayasada yapılacak değişiklikler rafa kalkmış oldu. BDP sürecin hiçbir anında muhatap alınmadı.

Gelinen nokta ise AKP ve CHP-MHP arasındaki çatışmanın şiddetlenmesiyle Türkiye siyasi geleceğini iki yönlü kutuplaşmaya indirgemek isteyenlerin ekmeğine yağ sürdü. Anayasa değişikliği için muhatap alınan çevreler zaten hâlihazırda bir taslağın yaptık-oldu anlayışını onaylamaktan başka bir işe yaramadı. İşte başından sonuna kadar içi boş bir Anayasa paketinin kaderi 12 Eylül referandumuyla son bulacak.

Referandumun 12 Eylül de olması ironik, ironik olduğu kadarda gerçekçi bir durum. Çünkü bu Anayasanın da 12 Eylül Anayasasından kalır yanı yok. Önümüze gelecek sandık 12 Eylül 1980 de gelen sandıktan farklı değil. Ekranların karşısına çıkıp “12 Eylülle hesaplaşacağız” aymazlığına soyunanlar bir yanda sahte gözyaşları dökerken, diğer yanda Kenan Evren ile boy boy fotoğraflar verip, diz dize otururlar. 12 Eylülle hesaplaşmak 2 yılda mı aklınıza geldi? Türkiye’nin dört bir yanından binlerce kişinin tutuklanması sivil 12 Eylül değil midir?

Bu pakette Fırat’ın doğusunu ilgilendiren hiçbir somut yasa olmadığı gibi, Fırat’ın batısına da getireceği hiçbir şey yoktur. Bu referandumun iki cephesi var, biri “Evet” AKP ve liberaller cephesi, diğeri ise “Hayır” CHP-MHP ve bazı sosyalist sol cephe. Birde referandumu tepeden inme gören, zaten muhatap alınmadıklarını, bu süreçte hiçbir sonucun yararlı bir sonuç olmayacağını düşünen “Boykot” cephesi var.

Boykot cephesi, referandumun yaptık oldu anlayışını onaylatmak için yapıldığını, halkın hiçbir kesiminin bu referandumda aslında muhatap alınmadığını ve gerçekten demokratik bir anayasa için toplumun her kesimini içine alan, geniş tartışma içerikli bir süreç olması gerektiğini söylüyor. Bu süreç yaşanmadan ne Evet demenin, ne de Hayır demenin bir anlamı olmayacağını düşünüyor. Referandum sonuçları ardından tartışmaların yine iki kutuplu siyaset anlayışı çerçevesinde AKP & CHP-MHP arasında süreceğini, bunun dışındaki siyasi hareketlerin ve halkın muhatap alınmayacağını düşünüyor. Ve bu yaptık oldu anlayışına karşı verilecek en güçlü cevabın Boykot’tan geçtiğini, 13 Eylül günü Boykot oylarının ne kadar fazla olursa, referandum saçmalığının da o kadar teşhir edilebileceğini düşünüyor.

Önümüze konulan sandığın iki bölümünü de kapatıyoruz. Üçüncü bölümü açmanın ilk adımı Boykot’tan geçiyor. Demokratik bir anayasa hazırlama süreci yaratılana kadar bu referandumu oyun olarak görüyoruz ve bu oyuna ortak olmuyoruz. Oy verme, oyuna ortak olma.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder