5 Eylül 2010 Pazar

Murat Belge ve Unutkanlık

Bir işbirlikçinin portresi. Ona yakından bakın.


Murat Belge’nin yazılarında ahlak, doğruluk ya da bilgi aramayı ben çoktan bıraktım. Bir ibret belgesi olarak okuyorum yazdıklarını. Bir insanın neye dönüşebileceğini gösterir bir ibret belgesi. 29 Ağustos 2010 tarihli Taraf yazısı da, işte böyle bir metin.

Böyle diyorum ama, yazıda ilginç bir şey yok: Taraf gazetesinin bir sola, bir Kürt hareketine, bir de oligarşinin öte kanadına karşı verdiği mevzi savaşının yazılarından biri. Bu kez hedef tahtasında Belge’nin deyimiyle “adı “Türkiye Halk Kurtuluş...” diye başlayan irili ufaklı çeşitli örgütler” var.

Yani 1960’ların 70’lerin devrimcileri, yani tarihimiz.

Bugün “o irili ufaklı çeşitli” örgütlerin militanlarının çoğu yaşamıyor. Dolayısıyla Murat Belge’ye yanıt veremezler. Kimisi bir özel harekâtçı tarafından kurşunlandı, kimisi bir MİT ajanı tarafından işkencede katledildi, kimisi Cumhurbaşkanı onayıyla darağacında sallandı. Artık ölüler.

Ama Murat Belge yaşıyor. En azından bedeni.

Belge yazısında 1960’lardaki devrimci yapıların tarihini çarpıtarak aktarıyor ve devrimci hareketlerin 12 Marttan sonraki tutumlarından bahsetmeyip entelektüel ahlaksızlığa başvuruyor. En iyi bildiği iş: Geçmişi birkaç cümleyle özetleyip, yazıyı öyle bir yerinde kesiyor ki, okur Türkiye’nin tarihindeki sol hareketlerin, hele bilhassa adı “Türkiye Halk Kurtuluş…” diye başlayanların orduya sırtlarını yasladıklarını sanacak.

Çünkü Belge 1960’ların ordusunun bugünden farkını, içindeki küçük-burjuva unsurları ve faşist unsurları, bunların arasındaki çelişkileri anlatırsa, devrimcileri karalayamayacak. Ya da örneğin Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi’nin, 12 Mart 1971 darbesinden 3 gün sonra yayımladığı bildiriye referans verse yazısının inanırlığı kalmayacak:

Oynanan son oyunla birlikte ülkemizde faşizm adım adım tezgahlanmaktadır. Ordu ve bütün devlet kurumlarındaki küçük-burjuva radikallerini yeni tasfiyeler beklemektedir” demişti adı Türkiye Halk Kurtuluş… diye başlayan o örgüt.

Bütün bunları sonra nereye bağlıyor Belge? “Kemalist darbeciyle Bolu’ya yolculuk yapmakta bir sakınca görmeyenler, sivil iktidarın 12 Eylül Anayasası’nda ciddi gedik açacak değişikliğini onaylamak üzere mahallelerindeki sandığa gitmeyi çok görüyorlar.” İşte bakla çıktı ağızdan: Asker-Sivil demagojisi içinde, devrimcileri askerlerle omuz omuza göstermeye çalışan o bunak ideoloji çıktı meydana!

İşte boykot korkuları bu dereceye varmış liberallerin: Argüman üretmeyi bırakıp yalana, çarpıtmaya ve tarihin tahrifine yaslanmaya çalışıyorlar.

Fakat Murat Belge’de fena bir unutkanlık başlamış. Daha dört gün önce hangi mekânda, kimlerle olduğunu unutuyor Belge. Hangi karşı-devrimcilerle, hangi sermaye işbirlikçileriyle kimlere akıl verdiğini unutuyor. Sonra sağa sola ilericilik dersi, akrabalık dersi vermeye çalışıyor.

Neyse ki biz unutmadık. Açıyoruz 26 Ağustos 2010 tarihli gazeteyi. Şöyle yazıyor: “Gül'den "Kürt sorunu" zirvesi”. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 19 “aydın”ı etrafına toplamış, Kürt hareketinin nasıl ezileceğini, Kürt halkının nasıl daha etkin bir biçimde sömürüleceğini danışmaya karar vermiş. Bakalım o 19 aydının içinde kimler varmış:


  • Eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş
  • Eski Özel Harp Dairesi Subayı Güvenlik Uzmanı Mete Yarar
ve

  • Eski Birikimci Yeni Liberal Murat Belge


İşte işbirlikçi aydının manzarası bu kadar net. Özel harekatçılarla, MİTçilerle, Cumhurbaşkanlarıyla aynı masaya oturup devlete akıl ver, sonra gel devrimci mücadeleye en değerli varlığını, yani canını veren insanlara paragraf paragraf sövgüler yaz, onları işbirlikçilikle suçla.

Yazının başında da demiştim ya, bu adamda ahlak, doğruluk ve hakikat aramayı çoktan bıraktım ben. Sanırım kendisini okumayı da bırakacağım. En son başbakanın Erdal Eren’e ağladığının ertesi günü, 17 yaşındaki Abdullah Akçay cezaevinde öldüğü zaman bu kadar bulanmıştı midem çünkü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder