11 Ağustos 2010 Çarşamba

Sol Hayırcılar


Referanduma Boykot diyoruz. İktidar ve destekçileri Evet diyor. Bu yüzden de, müzmin muhalifler olarak, NedenBoykot sayfalarında daha çok Evetçilerin sefaletini tartışıyoruz.

Ancak aslında baktığımız zaman, şAk Parti diye kısaltılacak çok şakacı bir parti hariç tutulursa (ki rahatlıkla tutulabilir; hepsinin düşmanı oldukları halde isimlerinde hem devrime hem sosyalizme hem işçi sınıfına referansları olan bir parti şakadan başka ne olabilir?), Evetçilerin içinde halkın saflarında duran hiç kimse yok.

Oysa Hayırcılar böyle değil. Tamam, faşizmin simge partileri MHP’yi, CHP’yi, İP’i iplemeyebiliriz de, Halkevleri, TKP ve EMEP gibi reformist solun içinde yer alan, şu veya bu düzeyde sosyalizm iddialarını sürdüren yapılar var içlerinde.

Bir tutumun doğruluğu ya da yanlışlığına, o tutumu benimseyen başka insanların kimliğine bakarak karar vermek, teknik adı niteliksel adam karalama olan bir mantık hatasıdır. Ama bu, bir tutumu alan insan gruplarına bakarak hiçbir yorum yapamayacağımız anlamına gelmez.

Üstteki grafikte de görüldüğü üzere, liberal sol Evet, reformist sol Hayır, devrimci sol Boykot bayrağı altında toplanmış. Kürt yurtsever hareketi uzun süredir silahlı reformist hatta seyrettiği halde, son manevranın kendilerini tasfiye için yapıldığını fark etti ve Boykot dedi. (Sol liberallerin Evet’i savunurken Kürt halkına verilecek haklardan bahsetmesi ise oksimoronik sol+ liberal duruşlarının ironik bir tezahürü olsa gerek.)


Sol Hayırcılar ne diyor?

Başta da belirttiğimiz gibi bu yazıda soldaki Hayırcı tutumu tartışacağız. Marmara İktisat’tan Mehmet Türkay hoca, sendika.org için kaleme aldığı ‘Sosyalistler kendi dilini ne zaman kuracak? Ya da Hayır’ın anlamı’ başlıklı yazısında bu tutumun az sayıda argümanını derli toplu bir biçimde sunuyor.

Yazının ilk kısmı, solun kendi dilini kuramaması, halka ulaşamaması, birlik olamaması, etki yaratamaması gibi bildik yakınmalardan oluşuyor. Gerek bu yakınışlara, gerek onlara temel oluşturan öncül tespitlere, gerekse sola yapısalcılardan musallat olan şu dil takıntısına dair söylenecek pek çok şey var ama bizi burada ilgilendiren tüm bunlardan yola çıkarak Hayır oyuna nasıl varıldığı. Özellikle de devlete yönelik doğru ve önemli sınıfsal tespitlerden bu oyun nasıl çıktığı.

Zaten sol Hayırcılarda doğru tespitlerin üstüne yanlış bir oyu tesis etme eğilimi sık sık görülüyor. “Ondan o çıkmaz, ondan o çıkmaz!” diye bağırası geliyor insanın.

Mehmet Türkay, devrimci sol yapıların Boykot’ta buluştuğunu görüyor. Bu onun ‘ortak dil oluşturma’ dediği şeye de faydalı bir şey. Fakat ona göre bu yanlış bir zemin. Bu iddiasını temellendirirken kullandığı argümanları aynı sırayla takip edelim. Burada meselemiz Türkay’ın yazısı değil sol Hayırcı tutum olduğu için argüman hattını toparlayarak sunacağız. Bunlar altüstü üç tane ve koca koca partilerin referandum tutumlarını böylesine zayıf bir hatta dayandırmaları insanı şaşırtıyor.

1. Solun güçsüzlüğü argümanı

Bu akıl yürütmede iki varsayım birlikte çalışıyor. Bunlardan bir tanesi Boykot’un bir “tavır alış değil tavırsızlık” olduğu, diğeri ise solun güçlü bir boykotu örgütleyemeyeceği iddiası.

Aslında ilk kabul ikincinin bir uzantısı. Diyelim ki solun %60 boykot örgütleyebilecek güçte olduğunu hissetseler bunun bir tavırsızlık olduğunu iddia edemeyecekler. Ama şimdi “Kardeşim etin ne budun ne, nasılsa boykot örgütleyemezsin, bari var olan kanallardan kötünün iyisine katıl da varlık göster,” minvalinde düşünüyorlar.

Basit kuyrukçuluğun bir erdem olarak sunuluyor olması sol teori adına insanın içini sızlatıyor!

Oysa, her şeyden önce, boykot bir tavırdır; somut güç dengeleri ne olursa olsun. Hem de en güçlüsünden, en siyasisinden bir tavır. Siyaset tarihi boykot örnekleriyle doludur. Bütün seçimlerde bütün düzen sözcülerinin, “Aman ne oy verirseniz verin, yeter ki sandığa gidin,” demeleri bu yüzdendir.

Buyurun: İçişleri bakanı onca yolu tepip Diyarbakır’a gidiyor ve “"Lütfen anayasal bir hak olan oy kullanma hakkınıza sahip çıkın,” diye yalvarıyor. "Boykot vesaire gibi şeyler ortalıkta konuşuyor. Bizim isteğimiz şu, vatandaş sandığa gitsin kendi hür iradesiyle tercihini yapsın." Hakkari News’teki habere bakılınca görülecek, egemenin asıl derdi sandığı dolayısıyla düzeninin biçimini meşru tutmaktır. İçerik sonra gelir.

Öte yandan tarihte öyle anlar olur ki, gücün ne olursa olsun, doğru tavrı alman gerekir. Bir tarafta 12 Eylül anayasasının diğer tarafta onun faşist özüne dokunmadan düzeni meşrulaştıracak bir sözde yeni anayasanın olduğu yerde, geçelim politik tavrı, etik tavır bile Boykot olmalıdır. Hayır demek 12 Eylül faşist anayasasına evet demektir. Evet demek, faşizmin üstelik halk oyuyla meşrulaştırılma çabasına evet demektir.

İkinci olarak boykot bir gerçekliktir. Halk kitleleri, solun etkisi altında olsunlar ya da olmasınlar bu düzenin seçimlerinin uydurma niteliğini bilirler ve pazar sabahlarını hayrına inanmadıkları bir seçim için oy sırasında bekleyerek geçirmeyi pek de istemezler. Katılım oranları bütün burjuva seçimlerinde düşme eğilimi sergiler.

Sol adı konmamış bir gerçeklik olan seçime gitmeme eğilimini Boykot talebiyle politize edebilir, bunu kendi gücünü artırmak için kullanabilir, kullanmalıdır, kullandığı zaman aslında gücünğn hiç de sanıldığı kadar az olmadığını görecektir.

Zaten solun güçsüzlüğü Lenin dönemindeki Likidatörler’den bu yana eyleme geçmemenin en büyük mazeretidir. Küçük burjuva aydın, iktidarın eşiğindeyken bile solun gücüne inanmaz. Değil ki bugün. Oysa solun en büyük gücü, politikalarının doğruluğundadır, diğer her şey buna bağlı olarak ortaya çıkar.

Düzense her zaman halka yeni sahte umutlar sunarak onu bu tuzağa çekmeye çalışır. Bizim Hayırcılar da ne yazık ki iktidara muhalefet kisvesi altında bu tuzağa yem taşıyor.

Bu muhalefet meselesi de bizi ikinci Hayırcı argümana getiriyor.

2. AKP’ye muhalefet argümanı.

“Solcular muhaliftir. İktidarın sembolü hükümettir. Hükümet AKP’dir. Ona karşı çıkmak gerekir. AKP Evet diyor, bunun tam tersi Hayır’dır.” Ne kadar basit görünürse görünsün kafa böyle çalışıyor.

AKP hakkında söylenenler elbette doğrudur, elbette 12 Eylül’ün çocuğudur. Ama ona asıl muhalefet, halkı düşürmeye çalıştığı düzeni onaylama tuzağına karşı durmakla mümkündür. Hükümetle devlet arasında yapılan ayrım, ulusalcı ideolojinin bir batıl inancıdır. Gerçek muhalefet, halkı sistemden uzaklaştırmaktır, onu kötü yazılmış bir Karagöz Hacivat oyununa alet etmek değil.

3. Boykot, AKP’ye destektir argümanı

Türkay boykotun evetlere dolaylı destek anlamına geleceğini düşünüyor. Oğuzhan Müftüoğlu da bir röportajında “Boykot veya geçersiz oylar hesaba katılmayacağı yani yok sayılacağı için, oransal olarak ‘evet’ tarafının ağırlığı artacaktır ki bu da AKP politikalarına güç verir,” diyordu. İşin tuhafı sol liberaller de boykotun Hayır’cılara destek olacağını düşünüyor.

Bu akıl yürütmeler basit ve anlamsız bir aritmetikten başka bir şeye dayanmıyor. Aslında Boykot’u bir siyasi araç olarak hepten yok saymaktadırlar. Mesela Müftüoğlu “Boykot elbette bazen bir protesto eylemi olarak düşünülebilir,” diyor. Peki, ne zaman? Aritmetikçiler buna cevap veremez. Çünkü boykot aritmetik planda her zaman kazanan tarafa yarar.

Siyaset aritmetik değildir. Kimin kazanacağını umursamazsanız tek tek oy saymazsınız. Bu referandum değneğinin iki ucundaki boklarla ilgilenmemiz içinse hiçbir sebep yok ortada. Değneği tam ortasından tutup kırmak içinse çok sebebimiz var. En başta gelen sebebimiz de bizi yoksul bırakan, açı bırakan, kurşunlayan, hapse tıkan bu düzen.

Boklu değneği kıracak el, boykottur.

1 yorum:

  1. 1- Anayasa oylamasını seçimden ayırtetmek lazım
    2- Sol/Sosyalist bir seçeneğin yaratılması sorunu önemli bir sorundur. Bunu göz ardı etmemek lazım.
    3-Böyle davranmak lazım lafını bugünkü durum çatışma dinamikleri akp'nin türkiye siyasetindeki misyonu tartışmalarıyla beslemek lazım.
    4- Tarihe atıf yaparkende bugünkü çatışma dinemikleri egemenlik ilişkileri vb. yoğurmak lazım.
    5- "Güncel" olanla "nihayi" olan arasındaki bağı iyi kurmak lazım.
    6- Sorun bir seçenek yaratma sorunudur. Başına "devrimci" getirince o seçenek "devrimci" olmaz.Önemli olan emekçilerle-egemenlerin arasındaki çatışma dinemiklerini kavrayıp buna bir akar yaratabilme-siyasallaştırabilme sorunudur.Kolay gelsin

    YanıtlaSil